Skip to main content

Çatışmadan Etkilenen & Yüksek Riskli Alanlar

Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri (Rehber İlkeler), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından oybirliğiyle kabul edilmesinden bu yana, iş dünyasının insan haklarına saygı gösterme sorumluluğunun ana çerçevesini oluşturmaktadır. Bu kapsamda, şirketlerin insan haklarına saygı duyma sorumluluğu; şirketlerin kendi eylemleriyle olumsuz insan hakları etkilerine neden olmaktan veya katkıda bulunmaktan kaçınmalarını, bu tür etkiler ortaya çıktığında ele almalarını ve iş ilişkilerinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere faaliyetleri, ürünleri veya hizmetleri ile bağlantılı olumsuz insan hakları etkilerini önlemek veya azaltmak için aktif olarak çalışmalarını gerektirmektedir.

Rehber İlkeler, bu sorumluluğun yerine getirilmesi için "insan hakları durum tespiti" (Human Rights Due Diligence - HRDD) kavramını ortaya koymaktadır.

Rehber İlkeler’de ve Çok Uluslu Şirketler için Sorumlu İş Yönetimine ilişkin OECD Rehberi’nde belirtildiği üzere, işletmelerin insan hakları durum tespiti sürecinin karmaşıklığı; şirketin büyüklüğüne, potansiyel etkilerinin ciddiyetine ve faaliyetlerinin niteliğine göre değişmektedir. Ancak, çatışmalardan etkilenen bölgelerde işletmeler, ağır insan hakları ihlallerine ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerine karışma konusunda daha yüksek bir riskle karşı karşıyadır. Bu riskleri yönetmek, insan haklarının korunamadığı veya korunamayacağı karmaşık operasyonel ortam nedeniyle zorlayıcı olabilmektedir. Bu nedenle, bu tür yüksek riskli bölgelerde faaliyet gösteren işletmelerin, yalnızca insanlar ve insan hakları üzerindeki potansiyel ve fiili etkilere değil, aynı zamanda çatışmadan etkilenen bağlama da odaklanan ‘yoğunluğu artırılmış insan hakları durum tespiti’ süreci yürütmeleri gerektiği kabul edilmektedir.

Silahlı çatışmaların yanı sıra, insani acil durumlar ve doğal afetler de dahil olmak üzere çeşitli krizler, tedarik zincirlerinde adil olmayan çalışma koşulları, düzensiz göç, çocuk işçiliği ve modern kölelik gibi çeşitli insan hakları ihlallerine sebep olabilmektedir.

Bu gibi zorlu dönemlerde, işletmelerin bağlama özgü insan hakları risklerini içeren insan hakları durum tespiti uygulamalarını daha da geliştirmeye odaklanmaları büyük bir öneme sahiptir. Bu proaktif yaklaşım, yüksek riskli bağlamlarda işletme faaliyetleri ile bağlantılı insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve ele alınması için büyük bir öneme sahiptir. Bunu başarmak için, işletmelerin sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları uzmanları da dahil olmak üzere daha geniş bir paydaş yelpazesi ile iletişim kurmaları kritik bir önem taşımaktadır.