Son yıllarda, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu, insan hakları ve çevre konularında zorunlu kurumsal durum tespiti sağlayacak bir yasal düzenleme yapılması için yoğun bir talepte bulunmaktadır. Zorunlu bir kurumsal durum tespiti, şirketleri, doğrudan veya dolaylı olarak insan hakları veya çevre üzerinde olumsuz bir etkisi olabilecek kurumsal faaliyetlerin belirlenmesinden sorumlu kılabilir ve bu zararlı faaliyetler için şirketleri sorumlu tutabilir.
10 Mart 2021 tarihinde ise, Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu tarafından Kurumsal Durum Tespiti ve Kurumsal Hesap Verebilirliğe ilişkin direktif taslağı (Direktif) kabul edilmiştir. Bu yeni düzenleme, Üye Devletler tarafından iki yıl içinde uygulanması gerekecek bir AB hukuku normu haline gelme potansiyeline sahiptir.
AB çapında bir durum tespiti yasasının hazırlanması bir süredir beklenen bir durum olmakla birlikte Direktifin uygulanması halinde, Avrupa çapında kurumsal hesap verebilirlik üzerinde önemli bir etkisi olacağı beklenmektedir. Birleşik Krallık’ın artık AB üyesi olmaması sebebiyle, direktifi uygulama zorunluluğu yoktur, ancak yine de düzenlemenin Birleşik Krallık’taki kurumsal durum tespiti konusunda gelecekteki gelişmeler üzerinde etkisi olması da oldukça muhtemeldir. Taslak direktifin içeriğine ve Birleşik Krallık’taki potansiyel etkilerine bir göz atıyoruz.
Kurumsal Durum Tespiti ve Kurumsal Sorumluluk Hakkında Direktif Taslağı Direktifin amacı nedir?
Taslak Direktif, tedarik zincirlerinde insan hakları, çevre ve iyi yönetişim üzerindeki potansiyel veya mevcut olumsuz etkileri önlemeyi ve bunlara karşı korumayı amaçlamaktadır. Ayrıca, işletmelerin bu tür etkilerden sorumlu tutulabilmesini, zarar gören herkesin mahkemede adil yargılanma hakkını etkili bir şekilde kullanabilmesini ve herhangi bir adaletsizliğin ulusal yasalara uygun bir şekilde düzeltilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
Direktif kimler için geçerli olacaktır?
Direktif, AB’de faaliyete geçmiş, yerleşik veya kurulmuş tüm işletmelerin yanı sıra AB’de iş yapan (mal veya hizmet satışı gibi) AB dışındaki işletmeler için de geçerli olacaktır. Buna göre, bir şirket merkezinin bulunduğu yerden bağımsız olarak, AB’de iş yapıyorsa ve söz konusu iş önemli bir boyutta ise, Direktif muhtemelen geçerli olacaktır.
Direktif ne gerektirecektir?
Direktif, AB Üye Devletlerini, işletmelerin faaliyetlerinde ve iş ilişkilerinde insan hakları, çevre ve iyi yönetişim ile ilgili olarak etkili bir durum tespiti yapmalarını zorunlu kılacak yasal düzenlemeler yapmaya mecbur edecektir. Söz konusu düzenlemeler yalnızca tedarikçilerle değil, müşteriler ve son kullanıcılarla olan ilişkiler de dahil olmak üzere bir şirketin tedarik zinciri boyunca geçerli olacaktır.
İşletmelerin, faaliyetlerinin ve iş ilişkilerinin herhangi bir insan hakkı, çevre veya yönetişim riskine neden olup olmadığını belirlemek ve değerlendirmek için sürekli izleme yapması gerekecektir.
Eğer bir şirket, ilgili risklere neden olmadığından veya katkıda bulunmadığından emin olabiliyorsa, yeni riskler ortaya çıkması durumunda incelemeye tabi olacak bir risk değerlendirmesiyle birlikte, bunu doğrulamak için bir açıklama yayınlaması gerekecek. Risklerin tespit edildiği durumlarda, şirketlerin bir durum tespiti stratejisi oluşturmaları ve yayınlamaları ve stratejinin etkinliğini ve uygunluğunu yıllık olarak değerlendirmeleri gerekecektir.
Sorunlar nasıl bildirilecek?
Şirketlerin herhangi bir insan hakları, çevre veya yönetişim riskleriyle ilgili olarak bir şikâyet süreci oluşturmaları gerekecektir. Bu şikâyet sürecinin, Birleşmiş Milletler Rehber İlkelerinin 31. maddesinde belirtilen “etkililik kriterlerine” (meşru, erişilebilir, öngörülebilir, güvenli, adil, şeffaf, haklarla uyumlu ve uyarlanabilir olma) uyması gerekecektir.
Şirketler sorunları nasıl düzeltebilir?
Üye Devletlerden, zarara neden olduğu veya katkıda bulunduğu tespit edilen herhangi bir işletmeye, sorunları düzeltmek için bir süreç veya iş birliği sağlaması istenecektir. Potansiyel olarak uygun çözümler arasında maddi ve maddi olmayan tazminat, kamuya açık özürler ve tazminatın yanı sıra tekrar etmeme garantileri ile ek zararların önlenmesi yer alabilir.
Daha da önemlisi Üye Devletler, bu tür çözümlerin zarar görenlerin ulusal yasalar uyarınca hukuk davası açmalarını engellememesini sağlamalıdırlar.
Direktifin Birleşik Krallık üzerindeki olası etkileri
Şu anda, Birleşik Krallık’taki işletmeler için insan hakları durum tespiti ve raporlamayı zorunlu kılan kapsamlı bir yasal veya düzenleyici rejim bulunmamaktadır. 2015 tarihli Modern Kölelik Yasası’nın 54. Bölümü, Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren ve yıllık cirosu 36 milyon sterlinin üzerinde olan işletmeler için yıllık kölelik ve insan kaçakçılığı beyanı hazırlamak için bir gereklilik oluşturmaktadır. Ancak, işletmelerin beyanda bulunmasını sağlamak için herhangi bir yaptırım rejimi bulunmaması sebebiyle söz konusu yasanın etkililiği sınırlıdır (Birleşik Krallık hükümetinin 2020’deki bir raporuna göre, kuruluşların yaklaşık %40’ı bu yasa hükümlerine uymamaktadır.).
Etkili bir zorunlu insan hakları durum tespiti ve raporlamasının olmaması, İngiliz çokuluslu şirketlerinin denizaşırı operasyonları sebebiyle zarara uğrayan ve bu nedenle dava açanlar için zorluklara neden olmaktadır. Bu durum nedeni, diğer sebeplerin ötesinde, davalının özen yükümlülüğü bulunduğuna dair ispat yükünün zarar gören kişinin üzerinde olmasıdır. Bunu, işletmelerin söz konusu zarar riskini ne ölçüde bildiği veya bilmesi gerektiği ve zararı önlemek veya hafifletmek için atılabilecek veya atılmış olması gereken adımları gösteren kanıtlar üreterek yapmaları gerekmektedir. Bu oldukça zordur çünkü kurumsal belgeler genellikle iddialara kanıt sağlamak için fazla karmaşıktır ve davalılar genellikle denizaşırı iştiraklerin ellerinde bulunan belgeler üzerinde hiçbir kontrole sahip olmadıklarını iddia ederler.
Önerilen direktif, AB ortak pazarında mal ve hizmet satan işletmeler için geçerli olacağından, muhtemelen birçok İngiliz şirketini de etkilemeye devam edecektir. Bu şirketlerin, olası insan hakları ve çevresel etkilere ilişkin değerlendirmelerine ve herhangi bir olumsuz etkiyi azaltmak için hangi adımları attıklarına ilişkin bilgileri yayınlamaları beklenecektir. Meydana gelen insan hakları ihlallerinin riskinin erken tespit edilmesi ve bu tür risklerden kaçınmak için makul adımların atılması, insan hakları ihlallerinin meydana gelmesini en baştan önleyebilir. Ayrıca, temel ve önemli bilgiler daha kolay erişilebilir olacağı için, Birleşik Krallık’taki çokuluslu şirketlere karşı haklarını korumak isteyen kişilere de yardımcı olabilir. Birleşik Krallık, durum tespiti yasalarını güçlendirmede AB’yi takip etsin ya da etmesin, AB’nin ilerici taslak yönergesi çok uluslu şirketlerin faaliyetlerinden zarar görenlere fayda sağlayacak ve daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirliği beraberinde getirecektir.